18 Haziran 1990’da Sakarya’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini, babasının işi sebebiyle henüz dört yaşındayken gittiği ülke Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da okudu. Neredeyse tüm çocukluğu ülkesine duyduğu hasret, kuzenlerinin bir arada oluşundan dolayı kıskançlık, ablasına duyduğu özlemle, anne ve babasından gizlice ağlamalar, kendini sorgulamalar ve kendini kabul ettirme çabasıyla geçti. Başarılı bir o kadar da sosyal bir öğrenci olması ile hem çok sevilen hem de takdir edilen birine dönüştü. Lise yıllarında başlayan tiyatro ve sahne tutkusuyla birçok oyunda sahne aldı. Daha sonra kendi oyunlarını yazarak, keyifle çıktığı sahnelerin perdesini, oyunu yazan kişi olarak selamladı ve kapattı. Oldum olası edebiyatla sanatla arası iyiydi. Birçok kez şiir yazma ve güzel okuma ödülüne, farklı dal ve konularda yazdığı kompozisyon ve makalelerle genç kalemler ödülüne layık görüldü. Konuşmayı yazmayı sürekli bir şeyler anlatmayı seviyordu. Okumak onun için su ve havadan farksızdı. Belki de veli toplantısında annesi tarafından çok kitap okuduğu için öğretmenine şikâyet edilen tek öğrenciydi. Gelecek kaygısı ve düşüncesi ile hayatına nasıl bir yön vermesi gerektiğine karar verme sürecinde, kendini internet üzerinde amatörce yayın yaparken buldu. Radyocu olmak, stüdyonun havasını solumak, o ses mixserinin tozunu yutmak, mikrofonda binlerce insana sesini duyurup hem kendine hayran bırakmak hem de başarılı işlere imza atmak, içinde büyüttüğü en büyük hayaliydi. Ama hayalden çok daha önemli bir şey vardı ki, bir meslek seçmek zorundaydı. Üstelik herkes tarafından kabul gören, düzenli bir maaşı olan ve hafta sonu tatili olan bir meslek… Türkiye’ye dönüşü, Ankara Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliğini kazanması ile oldu. “Kendi ayaklarım üzerinde durduğum ilk şehir”, diye adlandırdığı Ankara’yı çok sevdi. On yedi yaşında ülkesinde yabancı bir genç kızdı. Çok soğuktu, üşüdü, oturup ağladı. Çok kayboldu ve akılsız başının derdini hep ayaklarına çektirdi. Ailesini çok özlediği dönemlerde neredeyse vazgeçip geri dönecekti ki gururu hiç izin vermedi. Edebiyat öğretmeni olmak benim hayalim diyordu soranlara ama kendine bile çok sonradan itiraf edebilmişti, radyonun onun için bambaşka bir sevgiyi ifade ettiğini ve bir tutku olduğunu. Üniversite yıllarında ne yapıp edip yolunu yine bir şekilde radyo ile kesiştiriyordu. O dönemde en iyi arkadaşı ders çalışırken dinlediği radyolar ve radyo programcılarıydı. Aldığı tüm diksiyon dersleri, etkili ve güzel konuşma eğitimlerinin hep edebiyatın bir parçası olduğunu söylüyordu kendisine. Ve bir gün, Radyo Gazi’de yayın yaparken buldu kendini. Mezuniyetin ardından atanamadığı dönemde boş geçen zamanını radyo eğitimine ayırdı. Çeşitli yerel ve internet radyolarında yayın aldı. Diksiyon eğitimleri, haber seslendirme ve spikerlik eğitimleri alarak bir şekilde bu sektörde var olmaya çalıştı. Ancak bazen hayatın planlandığı gibi gitmediğini, çünkü kendisi için doğru zaman olmadığını düşündü. Sekiz sene boyunca Ankara’yı yurt edindikten sonra, kafasında ki birçok düşünceyi, planı ve hayalleri kenara bırakarak radikal bir kararla hayatını Mustafa Özden ile birleştirip Antalya’nın Manavgat ilçesine yerleşti. Birken iki, Zeynep ile üç ve Tuğra ile dört kişi oldu. Öğretmenlik, annelik güzel şeylerdi lakin eksikti. Bir tarafı ona hep vicdan muhasebesi yaptırıyordu. Yayıncılığı özlüyor radyodan bahsederken gözleri ışıldıyordu. Çok sevdiği ve mesleğinde en iyilerinden biri olan radyo programcısı arkadaşının, ona düşünme fırsatı bile vermeden Side FM de bir randevu ayarlaması ve referans olması neticesinde kendisini bir anda Manavgat Medya Grup ailesinde iş görüşmesinde buldu. Yeniden radyoya döndü. Ve şimdi yarıda bırakılan her ne varsa, hafta içi her gün 15.00 / 17.00 arası Ciddi Bir Şey Değil programıyla tamamlamaya devam ediyor. |